Türkiye - Suriye hududunda, Kara Kuvvetleri 2'nci Hudut Alayı Komutanlığı (Hatay) Oğulpınar Hudut Karakol Komutanlığı sorumluluk sahasında, Mobil Yol Kontrol Unsurları (MYKU) tarafından, Birinci Derece Askeri Yasak Bölgede devriye faaliyetleri esnasında, Suriye'den Türkiye istikametine doğru yaklaşan 8-10 atlı şahsın yasa dışı geçiş teşebbüsünde bulunduğu tespit edilmiştir.
Tespit edilen bu durum üzerine, söz konusu bölgeye intikal eden MYKU personeli tarafından atlı şahıslara "DUR" ikazında bulunulmuştur. İkaza uyulmaması üzerine, havaya ikaz ateşi açılmış, bu esnada sınırın Suriye tarafından, MYKU personeli üzerine hedef gözetmeksizin ateş açılmıştır. MYKU, açılan ateşe derhal ateşle karşılık vermiş, bunun üzerine, anılan atlı şahıslar Suriye istikametine kaçarak gözden kaybolmuş ve yasa dışı geçiş girişimi engellenmiştir.
Aşağıdaki menüde Türk Ordusu Hakkındaki tüm bilgileri bulabilirsiniz
Aşağıdaki menüde Türk Ordusu Hakkındaki tüm bilgileri bulabilirsiniz
MENU
- 15 Temmuz
- 3. Dünya Savaşı
- Afrin Harekatı
- Asker Fıkraları
- ASKERLİK SORGULAMA
- ATATÜRK Hakkındaki WebSiteleri
- ATATÜRK ve KURTULUŞ SAVAŞI Kitapları
- BEDELLİ ASKERLİK
- Birimler ve Birlikler
- BURSA NUTKU
- Celp Dönemleri
- DENİZ KUVVETLERİ
- Dünya Asker Sayıları
- Fırat Kalkanı Operasyonları
- Geleceğin Silahları
- GENÇLİĞE HİTABE
- HAVA KUVVETLERİ
- İSTİKLAL MARŞI
- İŞİD
- KAHRAMANLARIN ANILARI
- KARA KUVVETLERİ
- Kardak Kayalıkları
- KARMA MARŞLAR
- KURTULUŞ SAVAŞI
- Madalyalar
- Maps of Ottoman Empire
- MEHTERAN TAKIMI
- Misak-i Milli
- Ordu FACEBOOKda
- ORDU GALERİ
- ORDU GÜÇ SIRALAMASI / TOP 10 ARMY
- ORTAK TÜRK ORDUSU
- ÖZEL KUVVETLER
- S400
- Sözleşmeli Er Başvurusu
- ŞEHİTLERİMİZ
- Tatbikat ve Gösteriler
- Terörist Ölü Sayısı
- Teskere
- TSK ACEMİ BİRLİKLERİ
- TSK Asker Sayısı
- TSK OFFICAL
- TSK Video
- Turkish Army
- TÜRK - KÜRT SAVAŞI
- Türk Komutanlar
- Türk Silah Sanayi
1 Ekim 2014 Çarşamba
T.B.M.M. Sınırdışı operasyonlar için TSK ya izin verdi. İŞİD için Testere Verildi. 02-10-2014
02.10.2014 - T.B.M.M. Sınırdışı operasyonlar için TSK ya izin verdi. Testere Verildi. Suriyede İŞİD terör orgütüne karşı SınırDışı operasyon yetkisi ( Teskere ) T.S.K. ya verildi. Şimdi gözler sınır dışı operasyonlar için Türk Silahlı Kuvvetlerine çevrildi.
16 Temmuz 2014 Çarşamba
Silahını bırakmayan asker
Çanakkale savaşı, yarım milyon insanımızın şehadetiyle zafere ulaştı. Bu, dünyaca bilinen bir gerçek. Orada Anadolu'daki her evden mutlaka bir şehit yatıyor. Her birinin de bir destanı, bir hikayesi var.
Ali Hoca'da Çanakkale şehitlerinden. Onun da hikayesi var. Hem de destansı bir hikaye. Hatışoğlu Konağı adlı kitabımızın bir yerinde Reşit Hoca dedemden bahsediyordum. "Reşit Hoca aslında dört kardeşmiş. Büyük kardeşi Ahmet Hoca, Osmancık vaizi olarak emekli olmuş. Diğer kardeşi Osman Hoca da Hamit Cami müezziniymiş. Bir diğer kardeşinin adı da Ali'ymiş. Annem, Ali amcasının atıyla birlikte seferberlikte askere gettiğini söylerdi. Birinci Dünya Savaşı'nda onu Çanakkale cephesine göndermişler. Kendisinden üç dört yıl haber alınamamış. Sadece Çanakkale cephesinde olduğu biliniyormuş, o kadar. Bir gün Ali amcasının atı, Karaören'e (Başpınar'a) gelmiş. Komşular, Bekir Hoca'ya gelip haber vermişler:
*Ali'nin atı geldi.
* Ali yok mu?
* At yalnız geldi. Ali'yi görmedik.
* Atın gözüne bakın, gözünde yaş var mı?
Bana haber verin. Bunun üzerine evden çıkıp ata baktıklarında mahzun bir insan gibi gözyaşı döktüğünü görüyorlar. Gelip durumu Bekir Hoca'ya haber veriyorlar. O da abdest alıp iki rekat namaz kıldıktan sonra ellerini semaya kaldırarak şöyle diyor: Rabbim, sana şükürler olsun. Ne mutlu bana, şehit babası oldum. Allah'ım, şehit oğlumun şefaatinden mahrum etme. Namaz ve duayı bitirdikten sonra, Atı ahıra çekin, terini kurulayın, yem saman verin. O, Ali'min emaneti, deyip tesbihine devam ediyor Ben, annemden dinlediğim bu tarihi olayı okuyucularıma böyle aktarmıştım. Şehit Ali'yle ilgili internette Allah'ın Bahşettiği En Büyük Rütbe" başlıklı şu bilgiye ulaşınca hem hayret içinde kaldım, hem e sevindim: "Çorum-Osmancık-Başpınar Kasabası (Karaviran) kütüğüne kayıtlı Bekir Hoca'nın medrese talebesi dört oğlundan Çanakkale'ye katılan Ali Hoca'nın şehadetiyle ilgili bir tablo düşmanın top ve güllelerinin sağanak halinde yağdığı bir ikindi vakti namazını eda etmektedir Ali Hoca. O menfur sağanaktan bir şarapnel parçası isabet eder bu iman eri Anadolu yiğidine. Silahı hemencecik önünde durmaktadır. Darbeyle beraber silahına sarılır. Silahına sahiptir lakin can kuşunu kaçırmıştır elinden. Can kuşu cennete uçmuştur. Ali Hoca'nın silahını elinden kimse alamaz. Arkadaşları komutanının yanına gelmişlerdir. Üzerindeki emanetler tespit ve teslim alınacaktır. Lakin garip bir devir teslimdir bu .Ali Hoca, silahını kimseye vermez. Sımsıkı kavradğı silahı elinden koparamazlar. Arkadaşlarından biri, bileğinin kesilmesini teklif eder silahı alabilmek için. Lakin komutan manidar bir bakış fırlatır askere ki bu bakış eritir teklifin sahibini. Ve döner Ali Hoca'ya komutan;
- Oğlum Ali, Allah'ın sana bahşettiği en büyük rütbeyi aldın. Bu saatten sonra sana bu silah lazım olmayacak. O bize gerekli. Onun için silahını bize teslim eder misin evladım, der.
Bu hitaba Ali Hoca, ellerini açarak ve silahı bırakarak cevap verir.
Kaynak: http://www.izafet.com/genel-tarih/671746-canakkale-savasinda-silahini-birakmayan-asker.html#ixzz2Aqt8QGRB
Ali Hoca'da Çanakkale şehitlerinden. Onun da hikayesi var. Hem de destansı bir hikaye. Hatışoğlu Konağı adlı kitabımızın bir yerinde Reşit Hoca dedemden bahsediyordum. "Reşit Hoca aslında dört kardeşmiş. Büyük kardeşi Ahmet Hoca, Osmancık vaizi olarak emekli olmuş. Diğer kardeşi Osman Hoca da Hamit Cami müezziniymiş. Bir diğer kardeşinin adı da Ali'ymiş. Annem, Ali amcasının atıyla birlikte seferberlikte askere gettiğini söylerdi. Birinci Dünya Savaşı'nda onu Çanakkale cephesine göndermişler. Kendisinden üç dört yıl haber alınamamış. Sadece Çanakkale cephesinde olduğu biliniyormuş, o kadar. Bir gün Ali amcasının atı, Karaören'e (Başpınar'a) gelmiş. Komşular, Bekir Hoca'ya gelip haber vermişler:
*Ali'nin atı geldi.
* Ali yok mu?
* At yalnız geldi. Ali'yi görmedik.
* Atın gözüne bakın, gözünde yaş var mı?
Bana haber verin. Bunun üzerine evden çıkıp ata baktıklarında mahzun bir insan gibi gözyaşı döktüğünü görüyorlar. Gelip durumu Bekir Hoca'ya haber veriyorlar. O da abdest alıp iki rekat namaz kıldıktan sonra ellerini semaya kaldırarak şöyle diyor: Rabbim, sana şükürler olsun. Ne mutlu bana, şehit babası oldum. Allah'ım, şehit oğlumun şefaatinden mahrum etme. Namaz ve duayı bitirdikten sonra, Atı ahıra çekin, terini kurulayın, yem saman verin. O, Ali'min emaneti, deyip tesbihine devam ediyor Ben, annemden dinlediğim bu tarihi olayı okuyucularıma böyle aktarmıştım. Şehit Ali'yle ilgili internette Allah'ın Bahşettiği En Büyük Rütbe" başlıklı şu bilgiye ulaşınca hem hayret içinde kaldım, hem e sevindim: "Çorum-Osmancık-Başpınar Kasabası (Karaviran) kütüğüne kayıtlı Bekir Hoca'nın medrese talebesi dört oğlundan Çanakkale'ye katılan Ali Hoca'nın şehadetiyle ilgili bir tablo düşmanın top ve güllelerinin sağanak halinde yağdığı bir ikindi vakti namazını eda etmektedir Ali Hoca. O menfur sağanaktan bir şarapnel parçası isabet eder bu iman eri Anadolu yiğidine. Silahı hemencecik önünde durmaktadır. Darbeyle beraber silahına sarılır. Silahına sahiptir lakin can kuşunu kaçırmıştır elinden. Can kuşu cennete uçmuştur. Ali Hoca'nın silahını elinden kimse alamaz. Arkadaşları komutanının yanına gelmişlerdir. Üzerindeki emanetler tespit ve teslim alınacaktır. Lakin garip bir devir teslimdir bu .Ali Hoca, silahını kimseye vermez. Sımsıkı kavradğı silahı elinden koparamazlar. Arkadaşlarından biri, bileğinin kesilmesini teklif eder silahı alabilmek için. Lakin komutan manidar bir bakış fırlatır askere ki bu bakış eritir teklifin sahibini. Ve döner Ali Hoca'ya komutan;
- Oğlum Ali, Allah'ın sana bahşettiği en büyük rütbeyi aldın. Bu saatten sonra sana bu silah lazım olmayacak. O bize gerekli. Onun için silahını bize teslim eder misin evladım, der.
Bu hitaba Ali Hoca, ellerini açarak ve silahı bırakarak cevap verir.
Kaynak: http://www.izafet.com/genel-tarih/671746-canakkale-savasinda-silahini-birakmayan-asker.html#ixzz2Aqt8QGRB
Kıbrıs Barış Harekatı’nda Evliyaların Desteği
Kıbrıs Barış Harekatı sırasında sıra dışı çok olaylar meydana gelmiştir. Bu olayların en dikkat çekicileri de kahraman Türk askerlerine yardım eden evliyalardır. Yaşananları orada savaşan askerler anlatmıştır.
Kıbrıs Barış Harekatı’na katılan askerlerden biri, Kıbrıs’a ilk çıkan birliklerden birindedir. Bu asker, çıkarma sırasında askerlerinin yarısından fazlasının şehit olduğunu söyleyerek, Yunan-Rum askerlerine karşı savaştıklarını belirtmektedir. Kendisinin de bacağından yaralandığını anlatan asker bu sırada Kurtboğan’ı gördüğünü söylemiştir. Düşmanın sürekli ateş ettiği bir anda ağaçların arasından birinin sesini duyduğunu söyler asker. O ses kendisine dayanmasını söylemektedir. Bu sesten birkaç dakika sonra da Rumların sürekli ateş ettikleri makineli tüfek mevzilerinin havaya uçtuğunu görür. O toz bulutunun arasından uzun boylu bir asker çıkar gelir. Elleriyle yarasını sararken asker kim olduğunu sorar. O da cevap verir: Ben Amasyalıyım. Hamza’dır benim adım. Ama beni Kurtboğan olarak tanırlar. Bu sözlerden sonra asker uzaklaşır. Aradan yıllar geçer, Kıbrıs Barış Harekatı’na katılan o asker, Amasya’ya gider. Niyeti Kurtboğan’ı bulmaktır. Sorup soruşturur ve bu sırada Gani Baba isimli biriyle tanışır. Gani baba Kurtboğan’ı arayan askeri, caminin içine götürür. Caminin içinde bir türbe vardır. Gani Baba eliyle türbeyi işaret ederek anlatır: Kurtboğan Hazretleri işte bu türbede yatmaktadır.
Şehidin Mektubu
Kıbrıs Barış Harekatı ile ilgili evliya hikayeleri bununla sınırlı değildir. Bir başka olayda da bir Mehmetçiğin mektubu konu edilmektedir. Rivayete göre savaş sırasında bir Mehmetçik, arkadaşına ailesine ulaştırılmak üzere mektup verir. Savaş biter, verilen mektup unutulur. Aradan bir süre geçer, mektubun emanet edildiği o asker mektubu bulur ve ailesine götürmek için yola çıkar. Aklından, “Döndüyse görürüm. Dönmediyse, şehit olduysa başsağlığı dileyerek ailesine bu mektubu veririm” diye geçirir. Mektubun üzerinde yazılı olan adresi bulan asker, kapıyı çalar. Kapıyı yaşlı bir karı koca açmıştır. Derdini anlatır, çocuklarından gelen mektubu teslim edeceğini söyler. Ancak beklemediği bir cevap alır aileden: Bizim Kıbrıs’ta savaşan bir oğlumuz hiç olmadı… Mektubu getiren asker şok olmuştur: Nasıl olur, ben onunla Kıbrıs’ta omuz omuza savaştım… Bu söz üzerine yaşlı adam evin bir başka odasına gider, elinde bir fotoğrafla geri döner: Kıbrıs’ta birlikte savaştığın, sana mektubu veren asker bu muydu? Kıbrıs gazisinin gözleri parlar: Evet. İşte bu askerdi… Kıbrıs’ta savaşan oğlunuzun olmadığını söylemiştiniz… Yaşlı kadın gözyaşlarına boğulmuştur bile… Yaşlı adam da başını sallar, “Evet. Bu bizim oğlumuz. Ancak oğlumuz Kıbrıs’ta değil, Kore Savaşı sırasında şehit olmuştu…
Dağların Zirvesine Çıkan Tank
Kıbrıs Barış Harekatı sırasında yaşanan bir başka olay da bir tankın 1733 metre yüksekliğindeki Beşparmak Dağları’na tırmanmasıdır. O dağlardan Rum ve Yunan askerleri adeta ölüm kusmaktadır. O makinelilerin bir şekilde susturulması lazımdır. O sırada bir onbaşı ve bir er tanklarını o dağlara sürer. Tank düz bir yolda ilerlercesine zirveye ulaşır ve makinelileri susturur. Komutan tankı nasıl çıkardığını sorar, asker cevap verir: Komutanım yol dümdüz gibiydi… Komutan tankı indirmesini söyler. Askerin verdiği cevap ise şaşırtıcıdır: Yolu görmeden indiremem komutanım…
Anzaklı Ömer'in Hikayesi
Anzaklı Ömer’in hikâyesi çok ilginçtir. İstanbul Tıp Fakültesi’nden mezun olduktan sonra ABD’ye ihtisas yapmak için giden Dr. Ömer Musluoğlu tarafından anlatılmıştır.
Musluoğlu, hastanede görev yaparken yaşlı bir adamın tedavisi için yanına gidiyor. Kan almak için kolunu açmasını istiyor. Kolunu açtığında Türk Bayrağı dövmesini görüyor. Kedisine Türk olup olmadığını soruyor Doktor Musluoğlu. Yaşlı adam hayır anlamında işaret yapıyor. Kolundaki Türk Bayrağı’nı soruyor, “öylesine bir şey” diye cevap veriyor yaşlı adam. Doktor Musluoğlu ısrarını sürdürüyor ve o bayrağın milletinin bayrağı olduğunu söylüyor.Yaşlı adam doktora Türk olup olmadığını soruyor. “Evet” cevabını alınca da bayrağın hikâyesini anlatma başlıyor.
Yaşlı adam 1915 yılındaki Çanakkale Savaşı’ndan başlıyor hikâyeye. Türkiye’de Çanakkale diye bir yer olduğunu, orada savaşmak üzere asker toplandığını söylüyor. Kendisinin Anzak olduğunu belirtiyor. Kendilerine İngilizler tarafından Türklerin barbar oldukları, Hıristiyan dünyasını yakıp yıkacaklarını söylediklerini belirtiyor. Sözlere inandığını söyleyerek orduya katıldığını da ekliyor
Türklerin Barbar Olduğu Yalanı Söyleniyordu
Çanakkale’ye gittiklerinde Türklerin olanca güçleriyle savaştığını gördüğünü, sunu barbarlıktan yaptıklarını düşündüklerini söylüyor Anzaklı Ömer. Ancak sonradan Türklerin vatan sevgisinden böylesine savaştıklarını anladığını da itiraf ediyor. Bunu nasıl anladığını da şöyle ifade ediyor yaşlı Anzak: Taarruz edemiyoruz. Bizi sürekli püskürtüyorlar. Bir taarruzda başıma dipçik darbesi yedim. Kendimi kaybetmişim. Gözümü açtığımda etrafımda yabancı insanları gördüm. Çok korktum. Barbar olarak anlatılan Türklerin arasındaydım. Ancak dikkatimi çeken bir nokta oldu. Onlar yaralarımı sarmışlardı. Üstelik hiç de öfkeyle bakmıyorlardı. Hatta çantalarındaki yiyeceklerini ikram ediyorlardı. Yiyecekleri azdı ancak kendilerinden önce bana veriyorlardı. Barbar olmadıklarını anladım ve kendime lanet ettim. İngilizlerin yalancı bir Türk düşmanı olduklarını anladım. Bizi serbest bıraktılar, ülkeme döndüm ve Türkleri unutmamak için koluma da bu dövmeyi yaptırdım.
Müslümanlığı Seçti Adı Anzaklı Ömer Oldu
Anzaklı Ömer anlatıyordu: O zamanlarda beni ölümden kurtaran Türklerdi. Şimdi de yine bir Türk benim yaşamam için uğraşıyor. Bizi hep kandırmışlar. Sizler çok merhametlisiniz. Sonrasında doktorun adını soruyor yaşlı adam. “Ömer” cevabını alınca da “Senin adın Müslüman adı mı” diye soruyor. Yine “Evet” cevabı alınca da “Benim adım Josef Miller. Ama atık adım Anzaklı Ömer olsun” diyor. Sonrasında Müslüman olup olmayacağını soruyor. “Kolay” cevabını alınca da Müslüman oluyor. Yaşlı adam sonra da bir tespih istiyor Doktor Musluoğlu’ndan. Allah’ı anmak istediğini söylüyor. Dr Musluoğlu yaşlı adamın kendisini bırakmamasını istediğini söylüyor. İslamiyet’i anlatmasını istiyor. Ancak günden güne ediyordu yaşlı adam. Aradan birkaç gün sonra yaşlı adamın odasına gitmesini gerektiğini belirten bir anons duyuyor. Odasına gittiğinde sağ elinde bir tespih, sol kolunda Türk Bayrağı dövmesi ile yaşlı adam son dakikalarını yaşıyordu. Doktor Ömer başucuna oturup Kelime-i Şahadet getirtiyor. Yaşlı adam bu Kelime-i şahadet getirdikten sonra da ruhunu teslim ediyor. Anzak askeri yıllar sonra yüreğinde Türk sevgisi dolu ve Müslüman bir kişi olarak son nefesini vermişti.
Kan Grubum B imiş
Terörün yoğun olduğu dönemlerdi. Güneydoğu’da bir askeri hastane de görevliydim. Asker olmama rağmen, görevim savaşmak değil, can kurtarmaktı. Operasyon ve çatışmalardan yaralı gelen askerlerimize, gerekli ve en doğru müdahaleleri yapmaya çalışıyor, daha sonra bir üst hastaneye yani GATA’ya yönlendiriyordum.
Bir gece nöbetçiydim. Bulunduğum odada ki camın buğusundan, dışarının oldukça soğuk olduğu anlaşılıyordu. Soğuğu biraz olsun hissetmek için odadan dışarıya doğru yöneldim. Kapıdan çıkar çıkmaz, buz gibi hava yüzüme vuruyor ve dağların soğuğunu hissettiriyordu. İçimden “Burası böyle soğuk ise kim bilir dağlar nasıldır?” diye düşünüyordum.
Bir an etrafta soğuktan başka, farklı puslu bir hava olduğunu fark ettim. Gece sanki bela kokuyordu ve ben bunu içimde hissedebiliyordum. İçim ürperdi. “Kurt puslu havayı sever”diye bir söz vardır. Bana göre de tam öyle bir havaydı. Nöbeti diğer doktor arkadaşıma devretmek üzere içeri girdim. Devir teslimin ardından odama gidince, yorgunluktan yatar yatmaz uyumuşum. Aniden, telefonun acı acı çalan sesi ile uyandım. Santral,
— Komutanım, mayın vakası geliyormuş. 40 dakika mesafede, kan grubu da A Rh (+) pozitifmiş dedi. Hemen dışarıya baktım. Gün ağarmak üzereydi.
— Hemen ameliyat ekibine haber verin.
— Bana aynı kan grubuna sahip kan verebilecek en az 10 kişi bulun.
— Ayrıca yaralıyı getiren ekiple bağlantı kurarsanız beni mutlaka konuşturun dedim.
Yaklaşık 20 dakika içinde; ekip ameliyathanede, kan verecekler kan bankası önünde toplanmıştı. Bir ekipte yaralıyı karşılamak üzere helikopter pisti etrafında hazırdı. O kalabalığın içinde bir an, ağlayan gözü yaşlı bir asker olduğunu fark ettim. Bir kenara çekilmiş kafası yerde ağlıyordu.
— Evladım ne oldu, niye ağlıyorsun? diye sorarak yanına yaklaştım.
— Komutanım kan grubum B imiş, ben A sanıyordum, benden kan almıyorlar dedi. Omzunu tuttum ve başını sıvazladım.
— Elbet seninde görev zamanın gelir, şimdi hemen helikopter pistine koş ambulansın yanında beni bekle dedim. 35 dakika geçmişti. Helikopterin sesini duyduk ve o an kendisini de gördük. Hava halen buz gibi keskindi. Helikopter inişe geçtiğinde bir anonsla irkildik.
— Nabız alamıyorum, nefes almıyor.
O an soğuk sanki kalbimize işlemişti. Helikopter indi. Ekiple birbirimize baktık ve eğilerek helikoptere yanaştık. Helikopterin kapısı büyük bir gürültü ile açıldı. Yaralının sağ kolu sedyenin dışına doğru taşmıştı. Bir damla kanın bembeyaz karlar üzerine düştüğünü gördüm. Belki son damlaydı. Bir anlık olay sanki dakikalarca sürdü. Kan, karın üzerine düştüğünde sanki sıcaklığı ile karı eritmişti.
— Kurtarabiliz diye haykırdı biri arkadan.
— Haydi, haydi, haydi! diye bağırdım. Yaralıyı ambulansa bindirdik. Pupiller dilate değil (genişlememiş). Bu iyiye delaletti. Hemen resusitasyona yani kalp ve solunum masajına başladık. Acil binasından içeriye girdik.
Ekip deneyimli, herkes ne yapması gerektiğini biliyor, kargaşa yok, bağrışma yok, ancak yüzlerde derin bir endişe var. Ortamda keskin bir barut kokusu hâkimdi. Hemen entübe edilerek, solunum yolu açıldı. Sürekli Defibrilasyon yani kalp masajı yapılıyor ve peş peşe hazırlanan kanlar yaralı askere veriliyordu. Birden kalp atımı düzensiz olsa da başladı, solunum yoktu ama biz destekliyorduk. Bu arada mayına basmış olduğu yaralı bacağından oluk gibi kan akıyordu.
Vakit kaybetmeden ameliyathaneye aldık. Bir an bile tereddüt etmeden ampütasyon uygulayarak, parçalanan ayağı kestim. Zira yaşaması bacağından daha önemliydi. Bu arada parçalanan bacaktaki kanama durdurulmuş, takılan kan ve serumlar beklenen sonuçları vermişti. Kalp artık daha düzenli atıyordu. Ameliyatı sorunsuz bir şekilde bitirdik. Yaralıyı daha doğrusu, İSİMSİZ KAHRAMANI ameliyathaneden çıkarttık. Ortalık durulmuştu ama kimse hastaneden ayrılmak istemiyordu.
Ertesi sabah hastaneye gelince ilk işim, yoğun bakıma gitmek ve onu ziyaret etmek oldu. Karşımda ki yatakta halsiz bir şekilde yatmakta olan, cam gibi parlayan bir çift şahin bakışlı göz, bana bakıyordu. Bu gözü bir gün önce, soluk ama inatçı bir şekilde yine görmüştüm. Bu kez gülümsüyordu.
— Nasıl oldun? dedim.
— Allaha şükür sayenizde iyiyim, patlamadan sonra sadece helikoptere alındığımı hatırlıyorum, sonrası yok.
— Hemşire hanım helikopterden indikten sonrasını ve ameliyatta olanları anlattı. Elinize sağlık dedi.
Gözlerim doldu. Doktorlar arasında, genellikle rutin ameliyatlardan sonra “Elinize sağlık”denirken, ampütasyonlardan sonra “Geçmiş olsun” denirdi. Bu KAHRAMAN için ampütasyon normal bir ameliyat gibi gelmişti. Sonra devam etti,
— Şerefsizler… Dün iki tanesini almıştım (vurmuştum), şimdi ise onların kahpe tuzakları beni engelledi.
— Birliğime ne zaman geri dönebilirim? dedi. Çok duygulanmıştım, nerdeyse ağlıyordum. Kopan bacağını unutmuş halen teröristleri ve geride bıraktığı arkadaşlarını düşünüyordu. Bu halimi ona belli etmemeye çalışarak, hiçbir şey söylemeden sadece sırtını sıvazladım. Birkaç gün sonra onu askeri ambulans uçakla Ankara GATA’ya yolladık.
Bizler üzerimize düşeni görevi layıkıyla yapmaya çalışıyor ve bölgedeki görevimize devam ediyorduk. Aylar sonra başhekim beni yanına çağırdı. Kendisine bir faks gelmişti.
— Faksı çoğalttım, bu da seninki dedi. Kahraman askerim, bizlere bir teşekkür mesajı yazarak, hastaneye fakslamıştı. Okudum, gözlerim dolmuştu. Utanmasam çocuklar gibi ağlardım.
“Hangi milletin evladı bacağı kesildikten sonra minnet duygusunu kaybetmeyerek bu kadar vefakâr olabilir? Hangi milletin askeri kendisini bu denli vatanına adayabilir di? Bir kez daha, böyle yüce bir ulusa, böyle kahraman askerlere, MEHMETÇİĞE hizmet etmenin gururunu içimde hissettim. O faks halen evimin başköşesinde bir anı olarak durur.”
Babam Şehit mi oldu?
Ben o zamanlar, 16 yaşında lise ikinci sınıf öğrencisiydim. Babam, Bingöl'de ortak bir operasyona katılmak için görevlendirilmiş, Elazığ Jandarma Taburunun başında, tabur komutanı olarak, hatırladığım kadarıyla dört günlük bir operasyona gönderilmişti.
Her görevinde olduğu gibi, ondan haber almak için akşam üzeri 16:30 sularında askeri bir araçla tabur binasına doğru hareket ettim. Taburda asker abilerimden çok az kişi görevli olarak kalmış, taburun tamamına yakını operasyona gitmişti. O gün hava bulanık, yağmurlu bir hava görünümündeydi. Akşam 19:00'a kadar taburda kaldım. Vakit geçmek bilmiyor operasyondan bir türlü haber gelmiyordu. Ama benim içimde tarifi anlatılmaz ve çok farklı bir sıkıntı vardı. Bu sıkıntıyı içimde taşıyarak 19:15 civarı eve döndüm.
Akşam yemeğimi yeni yemiştim, birkaç dakika sonra karşı komşumuz ve oğlu bize oturmaya geldiler. Ardından birer birer, diğer rütbeli eşleri de, bizim eve gelmeye başladılar. Bu gayet normal bir şey idi, çünkü lojmandaki subay aileleri her zaman bir araya gelir dayanışma içinde sohbetlerini ederler ve birbirlerine destek olurlardı. Ben de yine öyle bir toplanma olduğunu düşünerek, içeride arkadaşım ile sohbet ediyordum.
Gece 20:00-20:30 arası annemin bağırmasını duydum. “ Milyonda bir rastlanan, bir kas hastalığına yakalandığım için doğuştan yürüyemiyor ve tekerlekli sandalyemle bütünleşmiş bir halde yaşıyordum”. Birden,
- Ne oldu? diye, arkadaşımı içeri odaya gönderdim.
Dürüst olmak gerekirse, yaşlı ve hasta olan anneannemi kaybettiğimizi ve annemin onun haberini aldığını zannettim. Birkaç dakika geçmeden annem,
- Mahmut öldü mü !, diyerek bir çığlık attı.
Ben inanılmaz bir şok içinde idim. Çünkü, benim bildiğim babam yılların askeri, 20 yıllık subaykolay kolay ölemezdi. Ama kafamda ve yüreğimde fırtınalar kopuyordu. Annem odama gelerek,
- Oğlum baban öldü dedi ve ağlayarak bana sarıldı.
Ben hala, ölümü babama konduramıyor, bir türlü inanmak istemiyordum. Çünkü, her operasyonda sürekli telsizle bilgi alınır ve asker abilerim tarafından, bana da söylenirdi. Ben taburda bulunduğum esnada, bana operasyon bölgesi ile bağlantı kurulamadığını söylemişlerdi. Bende buna güvenerek annemi teselli etmeye çalışıyor, operasyon bölgesindenhaber alınamadığını tekrar tekrar anlatmaya çalışıyordum. Ama annem beni dinlemiyor, sürekli feryat figan ediyordu.
O sırada kız kardeşimi, ikinci bölük komutanının eşi olan komşumuz yanına alarak evlerine götürdü, o zaman kız kardeşim henüz yedi yaşında idi. Daha sonra bana, babamın yaralandığını söylediler. Ben,
- Neresinden yaralandı? diye sorduğumda,
- Telsiz irtibatının koptuğunu ve bir daha kendisinden haber alınamadığını , ifade ettiler.
O ara lojmandaki evimizde, inanılmaz bir telefon trafiği yaşanıyordu. Saat gece 23:00 olmuş, benim yakın muhafızım ve birkaç rütbeli subay bizim eve gelmişlerdi. Subaylar;
- Babamın yaralandığını”, aşırı kar yağışı nedeni ile telsiz haberleşmesinin koptuğunu söylediler. Bütün gece dua ederek, Allah'tan babamın tekrar sağ salim evimize dönmesini diledim.
Güneş doğmuştu, çok yorgun ve harap bir şekilde yatağıma uzanmış vaziyette, yakın muhafızım ile beraber sessizlik içinde odam da bir haber bekliyordum. Yakın muhafızım da,
- Babamın ölemeyeceğini, bir avuç şerefsizin kahpe kurşununa hedef olamayacağını, bana tekrar tekrar söylüyordu.
Sabah 9:30'da Babamın İl Jandarma Komutanlığında görevli olan, devresi bir binbaşı odama geldi. Karşıma oturarak hatırımı sordu. Ben de;
- Sorunun çok gereksiz olduğunu ve kendimi çok kötü hissettiğimi, söyledim.
Ve derin bir nefes alarak, binbaşıya şu soruyu sordum;
- Babam şehit mi oldu?, binbaşı da;
- Evet Ozancığım dedi. Ben de,
- Vatan sağ olsun diyerek, karşılık verdim.
Hiç konuşmadan, 15 dk. boyunca sürekli tavana baktım. O sırada, Kayseri'de oturan dedem ve amcam da, Elazığ'daki lojmanımıza gelmişti. Onlar, haberi çok önceden duymuşlardı. Dedem ve amcam boynuma sarılmışlardı. Saat 11:00 civarı evimize bir hoca gelerek, Kuran'dan ayetler okudu. 11:15'de Elazığ Askeri Hastanesine doğru hareket ettik, babamı son bir defa olsun görmek istedim. Morgda cansız yatıyordu. Ben,
- Baba diye, bir çığlık attım.
Sonra dışarı çıkarak, çok sevdiğim Tabur Karargah Astsubayına sarılarak hüngür hüngür ağladım. Tabur karargah personelinin hepsi, ağzında bir sigara, toplu olarak bir köşede oturmuşlardı. Dışarıda hepsi omzumu sıvazlıyor, ağızlarını bile açamadan sadece yüzüme bakıyorlardı. Çünkü, Komutanları Şehit düşmüştü.
11:30'da Alaya hareket ederek, babamın Elazığ'dan uğurlanma merasimine katıldım. Babam ve Maraş'lı olan askeri Ahmet NALÇACI, aynı operasyonda Şehit düşmüşlerdi. Önümde ay yıldızlı bayrağa sarılı iki tane tabut; birinde babam, diğerinde hayatının baharında vatan için canını veren bir abim yatıyordu.
Merasim kıtası babamın askerlerinden seçilmişti. Hepsi beni çok yakından tanıdıkları ve sevdikleri için, sessizce bana bakıyorlardı. Ben de onlara donuk gözlerle karşılık veriyordum. Sonra yavaş yavaş yürüyerek, alayın dışına çıktık. Babamın ve askerinin bayrağa sarılı naaşını, iki ayrı araca koydular. Askerinin bayrağa sarılı naşını aynı araba ile, memleketi olan Kahramanmaraş'a gönderdiler. Biz de, başka bir konvoy ile Elazığ Havalimanına doğru hareket ettik.
O sırada önümüzde yol almakta olan merasim kıtasının otobüsünün arka camı, bana bakan askerlerle doluydu. Camda boşluk göremezdiniz. Biz havaalanına giderken, karşı yönden bizim Tabura ait Land –Rover marka araçlar operasyondan dönüyorlardı. Ve ben içimde tarif edilemeyecek duygularla o araçların geçişini seyrediyordum.
Havaalanında bizi bir C-130 askeri nakliye uçağı bekliyordu. Önce, babamın bayrağa sarılı naaşını uçağa aldılar. Ardından annem, kardeşlerim, dedem, amcam ve ben uçağa bindik. En küçük kardeşim henüz iki yaşında, diğeri de daha yedisindeydi. Annem aldığı ilaçların etkisi ile yarı aygın, yarı baygın bir vaziyette oturuyordu.
Havalanmadan önce uçuş personeli yanımıza gelerek tek tek başsağlığı dilediler. Uçak 13:30'da Kayseri'ye doğru hareket etti. Babaannem, büyükbabam, halalarım ve diğer amcalarımı da bekledikleri, Kayseri Havaalanından alarak, Ankara'ya doğru havalandık.
Saat 16:00 civarı, Ankara Etimesgut Askeri Havaalanına indik. Bizi burada merasim kıtası bekliyordu. Babamın naaşını yavaş adımlarla uçaktan indirdiler. Ardından ben ve ailem uçaktan indik. Teyzemin kocası, amcam gibi gördüğüm subay olan eniştem, havaalanına gelen erkek kardeşine sarılarak,
- Mahmut abim öldü, diye bağırdı.
Sonra biz, subay olan amcamın evine doğru hareket ettik.
O geceyi amcamın evinde feryat figan bir şekilde geçirdik. Gecenin geç saatlerine kadar en küçüğünden en büyüğüne kadar gelen subay ve eş dostun sayısını hatırlayamıyorum bile. Ertesi gün öğle namazını müteakiben, babamı Cebeci Şehitliğine defnettik. İnanmayabilirsiniz ama babamın şehit olduğunu öğrendiğim andan itibaren, defin anına kadar ağlamadım. Çünkü benim inancıma göre şehidin arkasından ağlanmazdı. Babamın tabutuna sarılı bayrağını bana teslim eden Tümgeneral;
- Aferin oğlum çelik gibi sinirlerin varmış, ilk defa senin kadar metin bir insanla karşılaştım.
O günlerde üç ay boyunca amcamın yanında kaldık. Gidip gelen rütbeli subayın ardı arkası kesilmiyor, her gelen bir vaatte bulunuyor ve bir daha gelmiyordu. Daha sonraları bu durum sadece telefon aramalarıyla sınırlanmaya başladı.
Verilen vaatler unutulmuş ne hakkımız olan lojman ayarlanmış, ne de öğretmen olan annemin Ankara'da bir okula tayini yapılmıştı. Ve özürlü olmamdan dolayı beni okula götürüp getirecek askeri servis vaadi yerine getirilmediği gibi lojman olarak da Elazığ'daki eski evimiz tavsiye edilmişti.
“ Babamı kaybettiğim topraklara gidip oraya yerleşmem benden nasıl istenebilirdi”.
Birkaç kere de yüksek rütbeli bazı kimseler ve eşleri, anneme bir takım Darülaceze tarzı yurtların adlarını vererek benim orada kalmamı tavsiye etmişler ve oğlunuza ancak onlar bakabilir diye akıl vermeye çalışmışlardı.
Güya kendi dar kafalarınca bize iyilik edip, bizi birbirimizden ayırmaya çalışıyorlardı. Hatta annem bir gün dayanamayıp, gelen telefona;
- Siz şimdiye kadar bize ne verdiniz ki, bir kocam vardı onu da elimden aldınız, şimdi de oğlumu mu elimden alacaksınız ?, ben çocuğumdan ayrılmam , diyerek sert bir şekilde çıkışmıştı.
Yaşadığımız bu gibi tatsız olaylardan sonra içimde olan okuma şevki de kırılmıştı. Hatta kazanmış olduğum Gazi Üniversitesi İktisat Fakültesine bile gitmedim. Lise tahsilinden sonra yaklaşık yedi sene kendi odamda, kendime ait küçük bir dünya kurdum. Şu an kaybettiğim yedi senenin ve gidemediğim okulumun hesabını kimden soracağımı merak ediyorum?...
Babamın şehit olması ve yaşadığımız bu gibi olaylardan sonra annem yaşıtlarına göre çok yıpranmış ve erken yaşlanmış, kardeşlerimse babamı benim anlattığım, babamla ilgili olaylar ve hatıralarda kalan fotoğraflardan tanımaya başlamıştı...
Babamın şehit olmasının üzerinden dokuz sene geçti. Ve ben onu hala arıyor ve özlüyorum.
“ Bunun yanı sıra, bir şehit çocuğu olmaktan büyük onur duyuyorum. Bir Atatürk milliyetçisi olarak; babamın Türk tarihine geçen aziz şehitlerimizden biri olması, bulunduğum her ortamda alnım ak, başım dik bir şekilde ve gururlu bir biçimde davranmamı sağlıyor ”.
Ozan ŞAHİN
(Şehit Jandarma Binbaşı Mahmut ŞAHİN'in oğlu. )
Kaynak: www.savasyucel.net
14 Temmuz 2014 Pazartesi
15 Haziran 2014 Pazar
28 Mayıs 2014 Çarşamba
Misak-i Milli
Irak'ın Musul kentinde bulunan terör örgütü DAEŞ'ten temizlemek için başlatılan operasyonlarda Türkiye'nin yer alıp almaması gündemin birinci maddesi oldu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın her konuşmasında gündeme getirdiği Misakı Milli sınırları vurgusuyla, Türkiye'nin bu operasyonda yer alması gerektiğini ifade etti. Erdoğan "Misak-ı Milli'yi anlarsak Musul'u da anlarız. Yeni nesile bunu anlatmak en önemli görevlerimizden" dedi.
Peki Misakı Milli sınırları nelerdir, Misakı Milli kararları nelerdir? İşte ayrıntılar...
1- Misakı milli sınırları;
2- Günümüz Türkiye sınırları;
Misakı Milli nedir?
Misak-ı Millî (Günümüz Türkçesi ile Milli Yemin) Kurtuluş Savaşı'nın siyasi manifestosu olan altı maddelik bildirinin adıdır. İstanbul'da toplanan son Osmanlı Mebusan Meclisi tarafından 28 Ocak 1920'de oy birliği ile kabul edilmiş ve 17 Şubat'ta kamuoyuna açıklanmıştır.
BARIŞ İÇİN ASGARİ ŞARTLARIMIZI İÇERİYOR
Bildiri, I. Dünya Savaşı'nı sona erdirecek olan barış antlaşmasında Türkiye'nin kabul ettiği asgari barış şartlarını içerir. Toplantıdan çıkan kararlar arasında, özellikle Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti üyesi milletvekillerinin yoğun çabasıyla gizli bir oturumda daha önce Mustafa Kemal Atatürk tarafından hazırlanan Misak-ı millinin kabul edilmesi vardır (28 Ocak 1920).
Bildiri mecliste Ahd-ı Millî Beyannamesi adıyla kabul edilmiş, ancak daha sonra "Misak-ı Millî" olarak anılmıştır. Her iki deyim Ulusal Yemin anlamına da gelir.
İŞTE MİSAKİ MİLLİ KARARLARI
1. Mondros Ateşkesi imzalandığı sırada işgal edilmemiş bölgeler kesin Türk yurdudur, parçalanamaz.
2. Kars, Ardahan ve Batum'da (Elviya-i Selase) gerekirse referanduma gidilecektir.
3. Araplar kendi geleceklerini kendileri belirleyecektir. (Arapların çoğunlukla yaşadığı yerlerde referandum yapılacaktır.)
4. Batı Trakya'nın geleceği referandum ile belirlenecektir.
5. İstanbul, Marmara ve Halifenin güvenliği sağlandığı takdirde, Boğazlar trafiğe açılacaktır.
6. Azınlıklara, diğer ülkelerdeki Türk azınlığa tanınan haklar tanınacaktır.
7. Siyasi, mali ve adli gelişmemizi engelleyen sınırlamalar kabul edilemez. (Kapitülasyonlar)
26 Mayıs 2014 Pazartesi
KURTULUŞ SAVAŞI
1918
Tarih | Olgu |
---|---|
30 Ekim | Osmanlı Devleti ile I. Dünya Savaşı galibi ülkeler arasında savaşı sona erdiren Mondros Mütarekesinin imzalanması. |
31 Ekim | Mustafa Kemal Paşa'nın Adana'da konuşlanmış bulunan Yıldırım Orduları Grubu komutanlığını Alman general Liman Von Sanders'den devralması. |
1 Kasım | İttihat ve Terakki Fırkası'nın son kongresinin İstanbul'da toplanması |
2 Kasım | Enver Paşa, Talat Paşa, Cemal Paşa ve diğer bazı İttihat ve Terakki liderlerinin İstanbul'u terk etmeleri. |
8 Kasım | Britanya ordusu birliklerinin Musul'u işgali. |
8 Kasım | Sadrazam Ahmed İzzet Paşa ve kabinesinin istifası. |
9 Kasım | Britanya ordusu birliklerinin İskenderun'u ve Çanakkale Boğazı'nın iki yakasını işgali. |
11 Kasım | Ahmed Tevfik Paşa'nın sadrazam tayin edilerek yeni Osmanlı hükümetini kurması. |
12 Kasım | Bir Fransız tugayının İstanbul'a girişi. Ertesi gün Britanya, Fransa, ve Yunanistan savaş gemilerinden oluşan bir filonun İstanbul önünde demirlemesi ve karaya ilave birliklerin çıkması. |
12 Kasım | Fransız ordusu birliklerinin İskenderun'u işgali. |
13 Kasım | İstanbul'un işgali |
13 Kasım | Mustafa Kemal Paşa'nın Adana'dan İstanbul'a gelişi. |
14 Kasım | Fransız ve Yunan ordusu birliklerinin Meriç Nehri'nin doğusuna geçerek Uzunköprü'yü ve Trakya demiryolu hattının Çatalca Hadımköy'e kadar uzanan bölümünü işgali. |
15 Kasım | Osmanlı ordusu birliklerinin Bakü'den çekilmesi. Şehrin takip eden günlerde Britanya birlikleri tarafından işgali. |
15 Kasım | Fransız ordusu birliklerinin Belen'i işgali |
18 Kasım | Osmanlı ordusu birliklerinin Tebriz'den çekilmesi. |
28 Kasım | Kâzım Karabekir Paşa'nın Kars'tan İstanbul'a gelişi. |
1 Aralık | Yapılacak barış anlaşmasında Osmanlı Devleti Türk-Müslüman halkının haklarını savunmak üzere ilk Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri'nin İzmir, Trakya ve Doğu Anadolu vilayetlerinde kuruluşu. |
6 Aralık | Britanya ordusu birliklerinin Kilis'i. |
7 Aralık | Fransız ordusu birliklerinin Antakya'yı işgali. |
11 Aralık | Fransız ordusu birlikleri ile beraber yerli Ermenilerin Dörtyol'u işgali. |
17 Aralık | Fransız donanması gemilerinin Mersin'e çıkartma yapması ve Fransız ordusu birliklerinin şehri işgali. |
19 Aralık | Fransız ordusu birliklerinin Tarsus'u işgali. Dörtyol'da işgale karşı ilk silahlı direnişin gerçekleşmesi ile Güney Cephesi'nde (Batı kaynaklarında "Cilicia War") çatışmaların başlaması. |
20 Aralık | Fransız birliklerinin güney Anadolu'nun anahtarı Adana'yı işgali. |
21 Aralık | Osmanlı Meclis-i Mebusanının tek parti rejimi altında faaliyet göstermiş 1914-1918 Döneminin padişah tarafından sona erdirilmesi. |
21 Aralık | "Adana Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti"nin kuruluşu. |
23 Aralık | Fransız ordusu birliklerinin Osmaniye ve Islahiye'yi işgali. |
23 Aralık | Britanya birliklerinin Batum'u işgali. |
27 Aralık | Güney'de Fransız işgal bölgesinin Pozantı ve Gülek Boğazı'na kadar genişletilerek Çukurova'nın tamamı üzerinde işgalin tamamlanması. |
30 Aralık | Yunanistan'ın toprak taleplerini başlatılacak Paris Barış Konferansı'na sunmak amacıyla Kasım ayında Paris'e yaptığı bir ziyaretin ardından, Yunanistan Başbakanı Venizelos'un, İngiltere Başbakanı Lloyd George'a ilettiği bir nota ile, bu toprak taleplerinin Rodos (veya Meyis) adaları karşısından Marmara Denizi'ne kadar uzanan Batı Anadolu bölgesinin tamamını içerdiğini yinelemesi. |
1919
Tarih | Olgu |
---|---|
3 Ocak | Britanya ordusu birliklerinin Cerablus'u işgali. |
15 Ocak | Britanya ordusu birliklerinin Antep'ı işgali. Yıl sonunda İngilizlerin yerini Fransız ordu birlikleri alacaktır. |
22 Ocak | Osmanlı ordusu birliklerinin Batum'u tahliye etmeye başlaması. |
2 Şubat | Britanya ordusu birliklerinin Maraş'ı işgali. Yıl sonunda İngilizlerin yerini Fransız ordu birlikleri alacaktır. |
27 Şubat | Britanya ordusu birliklerinin Birecik'i işgali. Yıl sonunda İngilizlerin yerini Fransız ordu birlikleri alacaktır. |
8 Mart | Fransız donanmasının iki gambotunun Zonguldak ve Karadeniz Ereğlisi'ne asker çıkarması. |
10 Mart | Ahmed Tevfik Paşa hükümetinin düşmesi. Damat Ferit Paşa'nın ilk sadaretinin ilk hükümetini kurması. |
24 Mart | Britanya ordusu birliklerinin Urfa'yı işgali. Yıl sonunda İngilizlerin yerini Fransız ordu birlikleri alacaktır. |
29 Nisan | İtalyan birliklerinin Antalya'yı işgali. |
30 Nisan | İngilizlerin Kars yönetimini Ermenilere bırakması. |
15 Mayıs | Yunan ordusu birliklerinin İzmir'e çıkışı. İzmir'in işgalinin başlaması. Hasan Tahsin'in ilk kurşunu. Albay Fethi Bey'in "Zito Venizelos" diye bağırmayı reddettiği için süngülenmesi. Sarıkışla'daki silahsız Türk askerlerinin katledilmesi. Gün içinde farklı tahminlere göre 300-400 Türk sivilin öldürülmesi, yaralanması, taciz veya tecavüze uğraması. |
15 Mayıs (9 Eylül 1922) | Kurtuluş Savaşı Batı Cephesi |
16 Mayıs | Mustafa Kemal Paşa'nın 9. Ordu müfettişi olarak Bandırma Vapuru ile İstanbul'dan Samsun'a hareket etmesi. |
16 Mayıs | Yunan ordusu birliklerinin Urla, Çeşme, Karaburun ve Sakız, Midilli, Sisam, Ahikerya Ipsara adalarını işgali Seferihisar'ı işgali. |
18 Mayıs | Yunan ordusu birliklerinin Söke'yi işgali. |
19 Mayıs | Mustafa Kemal Paşa'nın Samsun'a ayak basması. |
19 Mayıs | Damat Ferit Paşa'nın İzmir'in işgali nedeniyle dağıtılmış olan kabinenin yerine ilk sadaretinin ikinci kabinesini kurması. |
21 Mayıs | Yunan ordusu birliklerinin Menemen ve Torbalı'yı işgali. |
22 Mayıs | Yunan ordusu birliklerinin Selçuk ve Bayındır'ı işgali. |
23 Mayıs | Sultanahmet Mitingleri'nin birincisinin gerçekleştirilerek Halide Edip'in tarihi bir konuşma yapması (mitingler 30 Mayıs 1919, 10 Ekim 1919 ve 13 Ocak 1920 tarihlerinde tekrarlanacaktır). |
23 Mayıs | Yunan ordusu birliklerinin Foça'yı işgali. |
25 Mayıs | Yunan ordusu birliklerinin Manisa'yı işgali. |
26 Mayıs | Yunan ordusu birliklerinin Germencik'i işgali. |
27 Mayıs | Yunan ordusu birliklerinin Aydın ve İncirliova'yı işgali. |
27 Mayıs | Aydın Savunması |
28 Mayıs | Havza genelgesinin yayınlanması |
29 Mayıs | Yunan ordusu birliklerinin Turgutlu'yu işgali. |
30 Mayıs | Yunan ordusu birliklerinin Tire'yi işgali. |
1 Haziran | Yunan ordusu birliklerinin Ödemiş'i işgali. |
2 Haziran | Yunan ordusu birliklerinin Kınık ve Kiraz'ı işgali. |
3 Haziran | Yunan ordusu birliklerinin Nazilli'yi işgali. |
12 Haziran | Yunan ordusu birliklerinin Bergama'yı işgali. |
13 Haziran | Yunan ordusu birliklerinin Dikili'yi işgali. |
14 Haziran | Yusuf İzzet Paşa komutasındaki Kuvayı Milliye güçlerinin Balıkesir'den hareketle Bergama'yı kuşatması ve Bergama Baskınını gerçekleştirmesiyle Yunan ordusunun 400 kadar zayiatla Bergama'yı terkederek Menemen'e çekilmek zorunda kalması. |
22 Haziran | Mustafa Kemal Paşa, Rauf Orbay, Refet Bele, Ali Fuat Cebesoy ve Kâzım Karabekir tarafından Amasya Genelgesinin yayınlanması ile Sivas'ta ulusal ölçekte ve öncesinde Erzurum'da doğu vilayetleri için milletin istiklalini kurtarma amaçlı kongreler düzenlenmesi çağrısı yapılması. |
28 Haziran | Yunan işgaline direnişin örgütlenmesi amaçlı birinci Balıkesir Kongresinin toplanması. Batı Anadolu'nun tamamını kapsayacak bir kongrenin Alaşehir'de toplanmasına karar verilmesi. Balıkesir'de aynı amaçla 10 Mart 1920 tarihine kadar art arda beş kongre düzenlenecektir. |
30 Haziran | Yunan ordusu birliklerinin Burhaniye ve Saruhanlı'yı işgali. |
21 Temmuz | Damat Ferit Paşa'nın bir gün önce dağıtılmış olan kabinenin yerine ilk sadaretinin üçüncü kabinesini kurması. |
23 Temmuz 4 Ağustos | Erzurum Kongresi |
26 Temmuz 31 Temmuz | Balıkesir Kongresi |
16 Ağustos | Batı Anadolu'nun tamamında direnişin örgütlenmesi amaçlı Alaşehir Kongresinin çalışmalarını tamamlaması ve düzenlenecek Sivas Kongresi'ne gönderilecek temcilcilerin seçilmesi. |
4 Eylül 11 Eylül | Sivas Kongresi |
30 Eylül | Damat Ferit Paşa'nın görevden alınmasıyla ilk sadaret döneminin sona erişi. |
6 Ekim | Ali Rıza Paşa'nın sadrazamlığa getirilerek kabinesini kurması. |
22 Ekim | Mustafa Kemal Paşa, Rauf Orbay ve Bekir Sami Bey'in (Heyet-i Temsiliye) Amasya'ya gelen Osmanlı hükümeti Bahriye Nazırı Hulusi Salih Paşa ile görüşmeleri sonucunda Amasya Protokolü'nün imzalanması. |
29 Ekim | Fransız ordusu birliklerinin İngilizlerin yerini alarak Maraş'ı işgali. |
31 Ekim | Sütçü İmam olayı ile Maraş'ta direnişin başlaması. |
21 Kasım | Fransız ordusu birliklerinin Mardin'i bir günlük işgal denemesi, şiddetli direnişle karşılaşacaklarını farkederek aynı gün şehri terk etmek zorunda kalmaları. |
27 Aralık | Mustafa Kemal Paşa'nın Ankara'ya gelişi. |
1920
Tarih | Olgu |
---|---|
21 Ocak 12 Şubat | Maraş Savunması |
26 Ocak | Köprülü Hamdi Bey önderliğinde 40 atlı arkadaşının 26 Ocak'ı 27 Ocak'a bağlayan gece Akbaş Cephaneliği Baskını'nı düzenlemesi. |
12 Şubat | Kuvayi Milliye güçlerinin Fransız ordusu birliklerini Maraş'ı terk etmek zorunda bırakmaları. |
2 Mart | Ali Rıza Paşa kabinesinin düşmesi. |
7 Mart | Kuvayi Milliye güçlerinin Fransız ordusu birliklerini Kadirli'yi terk etmek zorunda bırakmaları. |
8 Mart | Hulusi Salih Paşa'nın sadrazamlığa getirilerek kabinesi kurması. |
16 Mart | İstanbul'un resmen işgali. |
2 Nisan | Hulusi Salih Paşa kabinesinin düşmesi. |
5 Nisan | Damat Ferit Paşa'nın bir kez daha sadrazamlığa getirilerek kabinesini kurması. |
13 Nisan | Büyük Millet Meclisi seçimlerine ve Ankara'da hükümet kurulmasına karşı Damat Ferit Paşa hükümeti destekli Hilafet Ordusu hareketinin Düzce'de patlak vermesi. |
18 Nisan | Hilafet Ordusu hareketinin Bolu'ya yayılması |
20 Nisan | Hilafet Ordusu hareketinin Gerede'ye yayılması |
23 Nisan | Ankara'da Büyük Millet Meclisi'nin açılması ve 1. Dönem'in olağanüstü şartlarda çalışmalarına başlaması. |
25 Nisan | Hilafet Ordusu hareketinin Safranbolu'ya yayılması. |
25 Nisan | Kuvayi Milliye güçlerinin Fransız ordusu birliklerini Pozantı'yı terk etmek zorunda bırakmaları. |
29 Nisan | Hıyanet-i Vataniye Kanununun çıkarılması |
30 Nisan | Hilafet Ordusu hareketinin Çerkeş'e yayılması |
27 Mayıs | Güney cephesinde Kuvayı Milliye güçlerinin ilk kapsamlı askeri başarısını teşkil eden Karboğazı Baskınında 500 Fransız askerinin esir edilmesi. |
2 Haziran | Kuvayi Milliye güçlerinin Fransız ordusu birliklerini Kozan'ı terk etmek zorunda bırakmaları. |
8 Haziran | Fransız askerlerinin Karadeniz Ereğlisi'nden çekilmeleri. |
18 Haziran | Fransızların Zonguldak üzerinde yoğunlaşarak şehrin tamamını ve resmen işgal etmeleri. |
15 Haziran | 15. kolordu Komutanlığı "Doğu Cephesi Komutanlığı" olarak adlandırıldı ve Kazım Karabekir Paşa komutanlığa atandı. |
22 Haziran | Yunan ordusu birliklerinin Akhisar'ı işgali. |
23 Haziran | Yunan ordusunun Batı Anadolu'da güney Marmara Bölgesi'nden Büyük Menderes Nehri'ne kadar uzanan bir hatta geniş çaplı bir taarruza geçmesi. |
24 Haziran | Yunan ordusu birliklerinin Salihli, Soma ve Kırkağaç'ı işgali. |
25 Haziran | Hilafet Ordusu hareketinin (isyanının) bastırılması, İstanbul hükümetinin Ankara hükümeti güçleri karşısından aldığı yenilgiler nedeniyle Kuva-i İnzibatiye'yi lağvetmesi. |
25 Haziran | Yunan ordusu birliklerinin Alaşehir'i işgali. |
28 Haziran | Yunan ordusu birliklerinin Kula'yı işgali. |
30 Haziran | Yunan ordusu birliklerinin Balıkesir'ı işgali. |
1 Temmuz | Yunan ordusu birliklerinin Edremit'ı işgali. |
2 Temmuz | Yunan ordusu birliklerinin Bandırma ve Biga'yı işgali. |
5 Temmuz | Yunan ordusu birliklerinin Buldan'ı işgali. |
8 Temmuz | Yunan ordusu birliklerinin Bursa'yı işgali. |
11 Temmuz | Yunan ordusu birliklerinin İznik'i işgali. |
20 Temmuz | Yunan ordusu birliklerinin işgali Trakya'ya yayarak Tekirdağ, Marmara Ereğli ve Çorlu'yu işgali. |
11 Temmuz | Kuvayi Milliye güçlerinin Fransız ordusu birliklerini Birecik'i terk etmek zorunda bırakmaları. |
31 Temmuz | Bir gün önce kabinesini yenilemek amacıyla istifa etmiş bulunan Damat Ferit Paşa'nın son hükümetini kurması. |
4 Ağustos | Yunan ordusu birliklerinin Gelibolu'yu işgali. |
10 Ağustos | Sadrazam Damat Ferit Paşa, Maarif Nazırı (Eğitim Bakanı) Bağdatlı Mehmed Hadi Paşa, büyükelçi Reşad Halis ve Şura-yı Devlet reisi Rıza Tevfik'in Sevr Antlaşması'nı imzalamaları. |
28 Ağustos | Yunan ordusu birliklerinin Uşak ve Afyonkarahisar'ı işgali. |
20 Eylül | Kazım Karabekir'in Doğu cephesinin başına geçmesi ve Gümrü Antlaşması'nın imzalanması. |
17 Ekim | Damat Ferit Paşa'nın son kabinesinin düşmesi. |
21 Ekim | Son Osmanlı sadrazamı Ahmed Tevfik Paşa'nın yeniden göreve tayin edilerek hükümetini kurması. |
22 Ekim | Kuvayi Milliye güçlerinin Fransız ordusu birliklerini Saimbeyli'yi terk etmek zorunda bırakmaları. |
24 Ekim 12 Kasım | Gediz Muharebeleri |
1921
Tarih | Olgu |
---|---|
6 Ocak | I. İnönü Muharebesi'nin başlaması. Savaş altı gün sürecek ve 11 Ocak'ta İsmet Paşa (İsmet İnönü) komutasındaki Türk ordusu birliklerinin zaferi ile sonuçlanacaktır. |
16 Mart | Sovyet Rusya ile TBMM Hükümeti arasında Moskova Antlaşmasının imzalanması |
22 Mart | Kuvayi Milliye güçlerinin Fransız ordusu birliklerini Feke'yi terk etmek zorunda bırakmaları. |
23 Mart | II. İnönü Muharebesi'nin başlaması. Savaş on gün sürecek ve 1 Nisan'da İsmet Paşa (İsmet İnönü) komutasındaki Türk ordusu birliklerinin zaferi ile sonuçlanacaktır. |
28 Mart | Kuvayi Milliye güçlerinin Fransız ordusu birliklerini Düziçi ve Bahçe'yi terk etmek zorunda bırakmaları. |
1 Nisan | Kuvayi Milliye güçlerinin Fransız ordusu birliklerini Karaisalı'yı terk etmek zorunda bırakmaları. |
11 Nisan | Kuvayi Milliye güçlerinin Fransız ordusu birliklerini Urfa'yı terk etmek zorunda bırakmaları. |
9 Haziran | Fransız eski devlet bakanı Franklin Bouillon'un Fransız birliklerinin sürekli gerilediği Güney Cephesi konusunda bir anlaşmaya varmak üzere Fransahükümetinin temsilcisi sıfatıyla Ankara'ya gelmesi. |
21 Haziran | Türk ordusunun başlıca malzeme sevkiyat kanalı İnebolu limanının Yunan muhribi Kilkis ve destroyer Panthir tarafından bombalanması. Bombardıman 30 Ağustos günü tekrarlanacaktır. |
21 Haziran | Fransızların Zonguldak'tan işgali kaldırarak askerlerini geri çekmeleri |
10 Temmuz - 21 Temmuz | Kütahya-Eskişehir Muharebeleri |
23 Ağustos | Sakarya Meydan Muharebesi'nin başlaması. |
13 Eylül | Sakarya Meydan Muharebesi'nin Türk zaferi ile sona erişi. |
20 Ekim | Türk Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal Tengirşenk ile Fransa hükümeti temsilcisi Franklin Bouillon arasında Güney Cephesi'nde savaşın sona ermesini sağlayan Ankara Mutabakatnamesinin imzalanması. |
15 Kasım | Fransız ordusu birliklerinin Islahiye'yi boşaltmaları. |
7 Aralık | Fransız ordusu birlikleri ile eşzamanlı olarak İngiliz işgal kuvvetlerinin Kilis'i boşaltmaları. |
25 Aralık | Fransız ordusu birliklerinin Antep'i boşaltmaları. |
1922
Tarih | Olgu |
---|---|
3 Ocak | Fransız ordusu birliklerinin Mersin'i boşaltmaları. |
5 Ocak | Fransız ordusu birliklerinin Adana, Ceyhan ve Tarsus'u boşaltmaları. |
7 Ocak | Fransız ordusu birliklerinin Osmaniye'yi boşaltmaları. |
8 Ocak | Fransız ordusu birliklerinin Erzin'i boşaltmaları. |
9 Ocak | Fransız ordusu birliklerinin Dörtyol'u boşaltmaları. |
25 Ağustos | 25 Ağustos'u 26 Ağustos'a bağlayan gece Atatürk'ün Şuhut'tan Kocatepe'ye yürüyüşü (Zafer yürüyüşü). |
26 Ağustos | Başkomutanlık Meydan Muharebesi'nin başlaması. Meydan muharebesi beş gün sürecek ve 30 Ağustos'ta kesinleşen Türk zaferi sonrasında Büyük Taarruz başlayacaktır. |
27 Ağustos | Afyonkarahisar ve Sincanlı'nın Yunan işgalinden kurtuluşu. |
30 Ağustos | Kütahya, Altınyayla ve Demirci'nin Yunan işgalinden kurtuluşu. |
31 Ağustos | Banaz ve Sivaslı'nın Yunan işgalinden kurtuluşu. |
1 Eylül | Uşak, Seyitgazi, Gediz ve Kiraz'ın Yunan işgalinden kurtuluşu. |
2 Eylül | Eskişehir, Karahallı, Ulubey ve Dursunbey'in Yunan işgalinden kurtuluşu. |
3 Eylül | Eşme, Ödemiş, Selendi, Tavşanlı, Emet, Güney, Buharkent ve Bigadiç'in Yunan işgalinden kurtuluşu. |
4 Eylül | Bilecik, Bozüyük, Söğüt, Buldan, Bayındır, Tire, Simav, Kula ve Sarıgöl'ün Yunan işgalinden kurtuluşu. |
5 Eylül | Kuyucak, Nazilli, Sultanhisar, Kınık, Sındırgı, Susurluk, Pazaryeri, Domaniç, Alaşehir, Gördes ve Salihli'nin Yunan işgalinden kurtuluşu. |
6 Eylül | Balıkesir, Balya, Gönen, Savaştepe, Kepsut, Söke, İnegöl, Yenişehir, Akhisar, Ahmetli, Gölmarmara'nın Yunan işgalinden kurtuluşu. |
7 Eylül | Aydın, İncirliova, Germencik, Kuşadası, İvrindi, Torbalı, Saruhanlı ve Turgutlu'nun Yunan işgalinden kurtuluşu. |
8 Eylül | Manisa, Selçuk, Kemalpaşa, Burhaniye, Havran, Edremit'in Yunan işgalinden kurtuluşu. |
9 Eylül | İzmir'in Kurtuluşu |
10 Eylül | Orhangazi'nin Yunan işgalinden kurtuluşu. |
11 Eylül | Bursa, Gemlik, Orhaneli, Seferihisar ve Foça'nın Yunan işgalinden kurtuluşu. |
12 Eylül | Sandıklı, Haymana, Mudanya, Kırkağaç ve Urla'nın Yunan işgalinden kurtuluşu. |
13 Eylül | Soma'nın Yunan işgalinden kurtuluşu. 17 Eylül'e kadar sürecek 1922 İzmir Yangınının başlaması. |
14 Eylül | Manyas, Karacabey, Mustafakemalpaşa, Bergama ve Dikili'nin Yunan işgalinden kurtuluşu. |
14 Eylül | İzmir Yangını |
15 Eylül | Ayvalık'ın Yunan işgalinden kurtuluşu. |
16 Eylül | Çeşme'nin Yunan işgalinden kurtuluşu. |
17 Eylül | Bandırma'nın Yunan işgalinden kurtuluşu. |
18 Eylül | Erdek, Biga, Çan, Karaburun ve Mahmudiye'nin Yunan işgalinden kurtuluşu. |
20 Eylül | Mihalıççık ve Sivrihisar'ın Yunan işgalinden kurtuluşu. Balkan Savaşı'nda Yunanistan'ın eline geçmiş bulunan Bozcaada'nın alınması. |
21 Eylül | Ayvacık'ın Yunan işgalinden kurtuluşu. |
22 Eylül | Emirdağ'ın Yunan işgalinden kurtuluşu. |
24 Eylül | Bolvadin ve Çay'ın Yunan işgalinden kurtuluşu. Balkan Savaşı'nda Yunanistan'ın eline geçmiş bulunan Gökçeada'nın alınması. |
25 Eylül | Lapseki'nin Yunan işgalinden kurtuluşu. |
3 Ekim | Mudanya Mütarekesi görüşmelerinin başlaması. |
11 Ekim | Mudanya Mütarekesi'nin imzalanması ile savaşın fiilen sona erişi. |
1 Kasım | Padişahlığın kaldırılması. |
17 Kasım | Osmanlı padişahı VI. Mehmet Vahidettin'in İstanbul'dan ayrılması. |
1923
Tarih | Olgu |
---|---|
17 Şubat | İzmir İktisat Kongresi'nin açılışı. |
24 Temmuz | Lozan Antlaşması'nın imzalanması. |
11 Ağustos | 2.TBMM'nin açılması. |
23 Ağustos | Lozan Antlaşması'nın 2.TBMM tarafından onaylanması. |
23 Ağustos | Müttefik birliklerinin Lozan Antlaşması çerçevesinde İstanbul'dan ayrılmaya başlamaları. |
9 Eylül | Cumhuriyet Halk Fırkası'nın kuruluşu. |
23 Eylül | Son müttefik birliklerinin İstanbul'dan ayrılması. |
6 Ekim | Bir gün önce Üsküdar'ı teslim alan Şükrü Naili Paşa komutasındaki Türk birliklerinin şehrin yönetimini almak üzere İstanbul'a girişi. 7 Ekim tarihinde Şile, 8 Ekim tarihinde Çatalca'ya kadar tam denetimin sağlanması. |
29 Ekim | Türkiye Cumhuriyeti'nin ilanı |
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)